İnsan...
Aynı an da çeşit çeşit işi yapıp-beceren, hem özel hayatında hem de genel hayatında bir çok insanı idare eden, çekip çeviren, yöneten ya da esaretine giren canlı. Hayatının her alanına istemediği kadar çok şey sığdıran biz, kendimizi sığdıracak yer bulamıyoruz...
Bu yüzden ortaya çıkıyor ya işte o depresif- melankolik şarkılar. Biri yanıp biri sönen sigaralar, deminin dibine vurulan çaylar, kahveler.
Dermandan çok derdin sevilmesi de ayrı bir mevzu zaten ona hiç girmeyeyim şimdi, zira içinden çıkmak epey zaman alır.
Doğal ve en az acı vereni tercih etmek lazım hayatın idamesi için. İşlerin sarpa sarmasına engel olmak için kontrolü ele geçirmek lazım. Tabi bunun için de epey yaş almış olmak ya da kafayı vura vura öğrenecek kadar çok acı çekmiş olmak lazım.
Yalnız asıl olanın dünyanın gelip geçici bir yer olduğunu öğrenmek billahi erdem ve iç görü gerektiriyor arkadaş. Ne yaşanmışlıklar, ne öğrenmek, ne acı hiç bir halt işe yaramıyor bunun için.
Tamamen Allah vergisi bu kardeşim. Yoksa taş düşse kafaya işlemiyor insana.
Hayır nasıl bu kadar net konuşuyorsun dendiğini duyar gibi oluyorum, yok tecrübeden değil, gözlem ve istişareden mütevellit.
O kadar zamanın terapistlik deneyimi, öncesinde öğretmenlik 77 çeşitten insanı dinliyoruz. Olsun o kadar da değil mi?
İşte bu '' yalan dünya'' mefhumunu anlayan insan kadar rahatı yok arkadaş. Gama da yeise de düşmüyor bu sayede, maksimum performans gösterip minimum sonuç almak acı vermiyor böylesine.
Şimdi aslında mevzu burada derinleşip, çetrefilleniyor. İyi simi bunu burada bırakıp kaçayım. Yalnız söz bu mevzuyu yarım bırakmayacağım. Hadi iyi uykular şimdilik.